Ana içeriğe atla

Kayıtlar

HİKÂYE TÜRÜNÜN UĞRAKLARI

        Modern Öykü Kuramı başlıklı çalışmanın önemi yazarın bütün eserlerinde dikkat ve çabasını hikâye türüne hasretmiş olmasından geliyor. Öyküye yönelmiş dikkatin aynı zamanda beraberinde edebiyata yönelişi içermesi ve öykücünün de aynı zamanda bir edebiyatçı olması sebebiyle diğer türlere yönelmiş dikkatin dahi hikâye için malzeme arayışının bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. [1] Hikâyeye verilmiş, bilhassa hikâyeye verilmiş, emeğin verimiyle karşı karşıyayız. Edebi eserler yahut edebi eserleri konu edinen çalışmalar için bir yazarın başarısında ölçütlerden birinin yazarın bir tür üzerine yoğunlaşması olduğunu söyleyebiliriz. Bu çalışmanın önemini ifade ederken hikâye kuramı üzerine Türkçede derli toplu çalışmaların yokluğu yahut yetersizliğini de eklemek gerekir. Kitapta müstakil bir başlık olarak yer almasa da - Öykümüzün Serüveni tercih edilmiş, aynı tercihle Öykümüzde Yenilikçi Arayışlar derken de karşılaşacağız- Türk öykücülüğü [2] tanımlamasının kita...
En son yayınlar

SINIF BİR ORGANİZMAYSA

     Eğitim formasyonu dersleri aldığım dönemde eğitim sosyolojisi dersinde hocanın “Niçin öğretmen olmak istiyorsunuz?” sorusuna karşılık olarak iki gerekçe öne sürdüğümü hatırlıyorum: biri, insanlarla muhatap olmak; diğeri, kitaplarla meşgul olmak. “Bu gerekçeler hala geçerli mi?” diye bugün kendimi yokladığımda cevabımın pek değişmediğini görüyorum. Bu gerekçelerin her ikisi gelip bilgide düğümleniyor. Kimi meslekler tabiatla yakın olmayı gerektirir, mesela çiftçilik toprağı işemekle gerçekleşir. Oysa öğretmenlik bilgiyi işlemek suretiyle ferdi şekillendirme hedefini gözetmekle gerçeklik kazanır.     Kitaplarla meşguliyet, gerekli çaba gösterildiğinde gerçekleşebilecek bir edimdir. Sıra, insanlarla yakınlık kurma ve muhatap olmaya geldiğindeyse bunun hiç kolay olmadığını hemen fark edebiliyoruz.  Fert olarak insana şekil vermekten söz ettiğimizde ta baştan bir yanılgıya düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bir kalıp var da ferdi bu kal...

TÜRK KORKUSU

       16 ve 17. yüzyıllarda Türklerle ilgili pek çok kitabın Latince, Fransızca ve İtalyancadan İngilizceye tercüme edildiğini öğrenmek [1] dönemin dünyasını yakından bilmeyenler için şaşırtıcı gelebilir. O zamana kadar Latince, Fransızca ve İtalyancada Türklerle ilgili literatürün veya Türklerden bahseden kitapların yekununu düşünmek ise hayrete sebep olabilir. İngilizlerin Türklerle teması I. Haçlı Seferi’ne kadar gitse de “İngiltere’de Türklere karşı hakiki ve devamlı bir alaka ancak XVI. asır ortalarında uyanmıştır.”   Dolayısıyla İngilizcede Türk tarihi, gelenekleri ve askerî teşkilatlarını ele alan kitapların neşredilmeye başlanması Kanuni dönemine girildikten bir süre sonradır. [2]                                                                           ...

KARAKAYA BARAJ GÖLÜ ALANINDA ARKEOLOJİK KAZILAR

  “Karakaya meselesi çıktı, Demirel zamanında, 1977 yılının aralık ayında. Demirel “Bu iş 1978’de başlar, 1983’te biter.” dedi. Dönemin DSİ müdürü “1983’te bitmez, 1986’da biter.” Dediği de oldu genel müdürün, 1986’da barajlara su basıldı. Neyse ki bizim kotumuz yüksekti de birkaç sene daha çalışabildik.”      “Fırat’ın her iki tarafında bu kurtarma kazılarının yapılacağı höyükler vardı.(…) Uzunluğu 90 metrelik bir höyük. Yalnız bu kaldığımız köy ve höyük iki köy arasında. Biri çok medeni bir Alevi köyü olan Tabanbükü köyü, eski ismi Şıh Hasan. Ahmet Yesevi’nin çok güzel bir Selçuk mezarı var burada, çok güzel Alevi mezarları var. O mezarlar su altında kalmadı, Elâzığ Müzesi’nin depolarına taşındı. Bu çok güzel bir kerpiç köy, evleri düz damlı, Hitit evleri gibi. Gösterilen yapının özelliği, taş olması; bu Alevi tekkesine gidilip bir hafta kalınıyor.      Nehir kıyısında çok güzel sulu tarım yapılır, buranın özelliği patlıcan, biber ve do...

OKUMAK, YAZMAK, YAŞAMAK

       Okumak ve yazmak söz konusu olduğunda gençlere, talebelere tavsiyede bulunmanın arkası gelmez. Bir şey tavsiye etmek, bir nasihat vermek görüldüğü kadarıyla büyükleri rahatlatıyor; bir yarayı sağaltma, bir derde deva olma amacından çok. Biz bundan sarfınazar ederek okumak ve yazmak hakkında kanaatlerimizi dile getirme yolunu tutacağız.        Hayatta tecrübe ettikçe görülür ki devamlılık başarının anahtarlarından biridir. Bunu yazma eylemi için düşündüğümüzde değişen bir şey olmayacaktır. Yazmak ciddi bir disiplin gerektirir.   Okumak ve okuduklarımız üzerinde düşünmek, düşünerek yazmak ve dönüp yazdıklarımız üzerinde düşünmek ise kişiliğimizi geliştiren işleve sahip edimlerdir. Tiyatroculara imrendiğim olmuştur, kelimeler, cümleler hatta sesler üzerinde yoğunlaşmaları sebebiyle. Aynı şey yazmak için de geçerlidir. Yazarken o yoğunlaşmayı gerçekleştirdiğimizde dikkate değer ürünler ortaya çıkacaktır. Yazarken klişelerden, genel ...

Dinler Tarihi, Dinden Sapmalar Tarihi

  Dinler Tarihinin Meseleleri [1] başlıklı kitabı okudum. Henüz Giriş’te “Yahudi düşüncesinin Ön Asya’da yol açtığı varlık olarak Tanrı fikrinin sorgulanması”ndan söz ediliyor. Demek ki Yahudilik, ister kitapta söylendiği üzere Tanrı inancı hususunda ister ahiret inancı hususunda olsun vahye dayalı temel inançlardan kolaylıkla vazgeçebiliyor. Greklerle Yahudilerin ilişkisinde “Prometeci olanlar hiç olmazsa başlangıçta Grek filozofları değil Yahudi peygamberleriydi.” denmekte. “Efsanevi anlatımlar”da da olsa “Yahudi peygamberlerin Grek filozoflarına dönüştüğü” hususu yine de önemli. Buna bağlı olarak Platon’un Mısır’a gitmiş olması ihtimalini de dikkate alırsak “Platon muhtemelen bağlı olduğu bir Yahudi geleneğini sürdürmekte, çoktanrıcılığa ve putperest kültüre putperestlik kozmozu birbirinden ayrı ve hiyerarşik alanlara böldüğü için karşı çıkmıştır.” denilmekte. Yahudilik, gerçekten çetrefil ve içine girildikçe her adımda daha karmaşıklaşan özelliğiyle karşımıza çıkıyor. “Bir fil...

TABİATIN İNSANA SÖYLEDİĞİ

    Bir süredir her hafta dört günümün üç saati şehirle köy arasında yolculukla geçiyor. Köyde geçen çocukluğumdan aşina olduğum tabiatla tekrar yüz yüzeyim böylece.  Taş, toprak, vadi, ağaçlar, otlar ve diğer unsurlardan oluşan tabiatla aramda gecikmeden bir yakınlık, bir sıcaklık doğuyor. Vadi boyunca uzayan kaya tabakaları hem eskinin hem kalıcılığın işareti. Bu kaya tabakaları kadar tepelerin üzerindeki kaya kütlelerinin ayakta ve yalnız duruşları da dikkati çekiyor. Tabiatta sabahın erken saatlerindeki kül renginin donukluğu yerini güneşle birlikte beyazın, sarının parlaklığına bırakıyor.       Tabiat bir güzellikten mi yoksa sert bir gerçeklikten mi haber veriyor? Bazen güzelliğin nefesini kesen sert bir gerçeklik bazen gerçekliği yumuşatan güzellik karşısında kalıyoruz. Güzelliği ağır basan gökyüzü, tabiat bütününe dahildir. Göğü fark etmek için kafanızı kaldırmanıza gerek yok. Göğün maviliği ile yerin griliği yahut hakiliği buluşuyor. ...

DEMOKRASİ VE ZAMANLAMA

       Dünyada olup biten ve olmakta devam eden hadiseleri anlamak gayesiyle denetleyen ülkeler ve denetim altında tutulan ülkeler ayırımını esas aldığımızda demokrasi anahtar kavram olarak göz önünde tutulmalı. Demokrasi söz konusu olduğunda ise zamanlama önem kazanıyor. İster demos:halk ve kratos:iktidar kelimelerinin terkibi olarak halkiktidarı densin ; ister Amerikalıların demesiyle halkın halk için halk tarafından yönetimi [1] şeklinde tanımlansın, demokrasi anlamından koparılarak yürürlüğe konuluyor.      Demokrasinin ağır aksak yürürlükte olduğu ülkelerde halkın tercihlerinin işlerlik kazanması türlü hilelerle engellenmektedir. Ne zamana kadar? Ta ki halk dünyada yürürlükte olan sistemin istediği yönelimi benimseyinceye kadar. Denetim altındaki ülkelerde hem devlet hem de halk denetime tabi tutulmaktadır. Bir yandan kurumlar sistemi besleyecek şekilde bir takım uyum süreçleriyle dönüşüme uğratılır, iktisadi yapı ülkenin aleyhin...

RAUF RAHMETE DOST

       Yaşı kırkı bulmak, insanın yeterli olgunluğa erişmesi demek olmayabilir. Bunun üzerine gelen sağlıklı, dinç babanın ani vefatı insanı derinden sarstığı ve hüzne boğduğu kadar olgunlaşmayı da getirir. Yaşının ilerlemesine rağmen olgunlaşmamakta direnen evlat, babanın dünyayı değiştirmesi karşısında mecalsizdir.      “Babam iyi insandı” sözü kişinin hayatını babasına borçlu olması gerçeği yanında çok sathi kalır. “Babam yanlışsız adamdı” demek de doğruyu ifade etmez. Çünkü babalar yanlış yapabilir. Ancak bu yanlışlar babaların iyiliğine, merhametine, güzelliğine, bir ömür çocuklarının üstüne titremişliğine halel getirmez.      Kumaşı iyi dokunmuş bir babanın çocuğu olduğunun bilincinde olarak hayata farklı bakar insan. Babam hayatını itina, estetik, ahlak, inanç, gayret üzerine kurmuştu. O; zatına hoşça bakmasında gösterdiği itina, tavrında gözlenen estetik, insanlarla ilişkilerinde dayandığı ahlak, inanç temell...

KUR’AN, TÜRKİYE, TÜRKÇE

       Bu toprakları vatan edinen Müslümanlar hayatın her alanında Kuran’a ittiba ve Rasulullah’a itaat i gaye edindikleri için bunun hayatta çok canlı tezahürleri oldu. Canlılık küfür karşısında tetikte durmakla sağlanan bir şeydi(r). Kuran’a ittiba ve Rasulullah’a itaat i gaye edinmenin neticesi olarak bu topraklarda verimli bir Müslüman hayatı teşekkül etti.      Bu verimlerden biri Türkiye’de/İstanbul’da icat edilmiş olan rika hattıdır. Genel olarak Kur’an’ı güzel yazma emeliyle gelişmiş hüsnühattı biliriz. Bir süredir, rahmetli babamın hayattayken elinden düşürmediği Hasan Rıza hattı Kur’an-ı Kerim benim elimde. Ben bunu günümüzde yazılmış Hüseyin Kutlu hattı mushafla karşılaştırdım. Sadece birkaç harfi kıyaslamak dahi Hasan Rıza hattının üstünlüğünü anlamak için yeterlidir. Bu durum neleri terk ettiğimizle, neleri kaybettiğimizle çok yakından ilgili. Sözüm “Bize Kur’an’ın yazısı değil anlamı lazım.” diyenlere değil. Böyle diyenl...

DERVİŞİN ZİKRİ

                              Yerine göre suskunluğun dahi kendini ifade etmede benimsenir bir yol olabileceği gerçeğini göz ardı etmeden bir ifade yolu olarak konuşmanın , söz söylemenin mahiyeti ni anlamaya gayret edelim. Konuşmanın aracı sesler, kelimeler, cümleler anlamın ancak onlara yüklenilen kadarını taşıyabilir. Buradan bütünüyle dile hâkim olunabileceği sonucu çıkarılmamalı elbette.      Anlaşma yöntemlerinin başta geleni,  kendini ifade etmenin en kolay yolu konuşma pek çok bakımdan sınırlılığa sahip. İnsan kendini ifade ederken içinde bulunduğu psikolojinin etkiden öte belirleyiciliği altında kalır. Söylemek istenileni hiçbir anlam kaymasına uğratmadan, aynıyla ifade etme iddiası, su içine batırılan termometre ile sıcaklık ölçmeğe benzer. Oysa ölçülen hiçbir zaman sadece su sıcaklığı olmayacaktır. Ölçüm, t...

İHTİYAÇ HİSSETMEK

     İster bir yakınımız ister bir arkadaşımız olsun, birine ulaşmayı ne zaman düşünürüz? Birini aramak için harekete geçmeye sebep nedir? Maddi bir gerekçe olmadan biriyle görüşme isteği içimizde ne zaman uyanır? Biriyle dertleşme arzusunu kendimizden mi yoksa karşımızdakinden mi kaynaklanarak duyarız? Kendi derdimiz, karşımızdakinin derdi yanında ihmal edilmeli mi?  Hangi durumda ahlaka daha yakın durmuş oluruz? Bu sorular çerçevesinde biri/leri/ne ihtiyaç hissetmenin gerekçesi üzerinde düşünme yoluna koyulabiliriz.      İrtibat kurduğumuz kimseye “bana ihtiyacın olabileceğini düşündüğüm için seni aradım” demekle “seni aradım çünkü sana ihtiyacım var” demek bizi farklı yerlere konumlar. Bunlardan ilkine düşünceli, ikincisine bencilce bir davranış demek doğru bir değerlendirme gibi görünüyor. Oysa ilkinde gözetme varsa ikincisinde değer verme söz konusu. Birine değer verme, onu gözetmenin üstünde bir anlam taşır. Gözetme olumsuz anlam...

ASFALTA ÖFKE, GÖĞE MERHABA

                                                   Yan bakıyorsun. Alışveriş merkezleri nefes aldırmayan. Asansör inatla inip çıkan. Çok katlı binalar kalabalığı. Balkon ayakları yerden kesen. İç içe girmiş apartmanlar. Binalar iç içe girdikçe insanlar birbirinden uzaklaşan, katlar üst üste bindikçe, daireler yan yana geldikçe birbirine yabancılaşan. Binalar yükseldikçe insan alçalan. Aşağıda asfalt toprağa ulaşmayı imkânsızlaştıran. Asfalt genişledikçe insan daralan. Eşya parladıkça insan tozlanan.     Lanetliyorsun. Bankalar çoğaldıkça insan yoksullaşan. Mevduat büyüdükçe insan harcanan. Para semirdikçe insan pullaşan. Gece parlak sokak ışıkları, renkli vitrinlerle kararan gökyüzü. İnsan teknolojik aletlere, bilimsel teorilere ku...

YANILGILAR

     İnsanın yaşadığı yerin dünya olduğu söylenildiğinde ifade edilen, insanın yaşadığı yer ile ilgili gerçeğin sadece bir kısmıdır.  Dünyanın neresinde yaşadığı ise insanın gerçeğinin asıl kısmına karşılık gelir. Öyle ki kutuplarda yaşayan Eskimolarla dört mevsime tanık olunan bir Akdeniz ülkesinde yaşayan insanlar arasındaki farklar kapatılamayacak ölçüdedir. Yaşanılan yerler arasındaki farklar salt iklimden kaynaklanmaz. Bu farkların oluşmasında coğrafyanın etkisini kabullenmekte zorlanmayız.  Bununla birlikte tarihin belirleyiciliğinin coğrafi etkilerin önüne geçtiği de olur.  Dünya üzerinde yaşanılan yerin insanlığımızı belirlemedeki rolünü dikkate almadan dünya hayatını anlamlandırmak güçleşir.      “İnsanın dünyadaki varlığı önemli ölçüde dünya üzerinde yaşadığı yerle irtibatı sayesinde şekillenir.” denilirse karşı karşıya olduğumuz, kolaylıkla yabana atılamayacak bir düşüncedir. Öte yandan dünya üzerinde yaşanılan yer, ...

TÜRKİYE’NİN YÖNÜ

      Türkiye’nin yönünü tayin etme çabası ancak Türkiye’nin ne olduğu/yapısı , neresi olduğu/yeri hususlarının vuzuha kavuşturulmasıyla anlamlı hale gelir. Söz konusu bu yön tayini ‘Türkiye’ye atfedilen özel önem’le birlikte değerlendirilmelidir. ‘Türkiye’ye atfedilen özel önem’ dayanaktan yoksun olmasa gerek. Aksi halde sıradan bir ülke sayılarak Bulgaristan yahut Macaristan gibi AB üyeliği için çalışılacak yahut İsrail’in güvenliği etrafında şekillendirilecek bir  Ortadoğu için kullanılmaktan geri durulmayacaktır.      Türkiye’ye özel bir önem atfetmenin Müslümanlık merkeze alınmadan açıklanması imkân harici. Türkiye’nin yerini olduğu kadar yapısını da aynı merkezi dikkate alarak açıklamak durumundayız. Bunu içeride ve dışarıda Türkiye’den her söz edilişte aynı merkeze bigâne kalınamayışından anlamak mümkün. Ancak biz asıl ‘millet’ olma keyfiyeti ve bu toprakların güvenli bir ‘yurt’ olma vasfı sayesinde Türkiye’yi kavrama imk...