Yerine
göre suskunluğun dahi kendini ifade etmede benimsenir bir yol olabileceği
gerçeğini göz ardı etmeden bir ifade yolu olarak konuşmanın, söz söylemenin mahiyetini
anlamaya gayret edelim. Konuşmanın aracı sesler, kelimeler, cümleler anlamın
ancak onlara yüklenilen kadarını taşıyabilir. Buradan bütünüyle dile hâkim
olunabileceği sonucu çıkarılmamalı elbette.
Anlaşma yöntemlerinin başta geleni, kendini ifade etmenin en kolay yolu konuşma
pek çok bakımdan sınırlılığa sahip. İnsan kendini ifade ederken içinde
bulunduğu psikolojinin etkiden öte belirleyiciliği altında kalır. Söylemek
istenileni hiçbir anlam kaymasına uğratmadan, aynıyla ifade etme iddiası, su
içine batırılan termometre ile sıcaklık ölçmeğe benzer. Oysa ölçülen hiçbir
zaman sadece su sıcaklığı olmayacaktır. Ölçüm, termometre ile su arasındaki ısı
alışverişin ardından gerçekleşmektedir.
Ölçülen sıcaklık, suyun asli
sıcaklığı olmadığı gibi ifade edilen de anlatılmak istenileni aynıyla
iletmekten uzaktır.
Konuşmanın sınırlılığı bununla kalmaz.
İfade edilenler her an öfkenin yol açtığı sövgünün gölgesinde, ikide bir dilden
dökülmesine engel olunamayan ‘klişe’lerin yedeğinde ağızdan çıkmaktadır. Sövgü konuşmayı
sadece çirkinleştirmez, aynı zamanda anlamı kaybettirir. Sövgüyle örülen duvara
harç malzemesi olmaktan öteye gitmez konuşmanın maksadı. Çocukluğun sokaklarında
salınırken çiğnenen sakız olan sövgüyü yetişkinlikte hala ağızlarında tutmakta
devam edenler, anlamı çiğnediklerinin farkına varamazlar. Böyle olduğu içindir
ki yaptıkları söz söylemekten çok tükürmekle eşdeğerdir, o ise kirliliğe yol
açar. Klişelere başvurma ucuzca bir tavrın, sokak ağzı kullanma kolaycılığın,
sövgüye dayanma gayri ahlakiliğin göstergesidir. Cümlesi ise hafifliğin
işaretidir.
Konuşurken kolaylıkla sövgüye başvurma,
biraz sıkışınca hemen sokak ağzı kullanmaya meyletme, zora geldiğinde
klişelerden medet umma bütün bunları yapan kimsenin zihninde taşıdığı
fikirlerin kıymetini ortaya koyması açısından dikkate alınmalı. Kafalarında
değer yüklü fikre yer veremeyenler dile sözün güzelini getiremezler. Sözü
güzelce dile getiremezler. Zihin güzelliklere mekân olmadıkça dilin
güzelliklere yol olmayışını doğal karşılamak gerekir.
Konuşmanın kendini ifade etmede sağladığı
kolaylık kadar düşünmeye yeterince vakit bırakmayışı bir başka aksayan yönü.
İnsanlar size kulak vermektedir, dile gelen her kelimeniz bir sonrakine
ihtiyacı doğurmaktadır. Her kelime tatminsizliği artırmakta, yeni kelimelerin
beklentisi çoğalmaktadır. Konuşanın daralmışlığını ele verir bu manzara. Bu
daralmışlıkla fikir oradan oraya savrulur. Kendi haline bırakıldığında
mecrasını bulmada zorlanmayacakken dıştan etkilerle yolunu şaşırır. Kafada yer
alan fikirle dile gelen zikrin akrabalığından bile söz etmek
zordur artık.
Meselenin iki boyutu belirgin hale
geliyor. İlki, düşüncenin muhtevasındaki yetersizlik yani nitelikten yoksun düşünce.
Böylesi düşüncenin ifadesi olacak sözlerin değeri yüksek olmayacaktır. Diğer
taraftan mahiyetinde değerli olma potansiyeline sahip düşüncenin dile gelme
sürecinde uğradığı müdahalelerle aslında dile gelememesidir.
Matematik diliyle ifade etmek istersek sözün mahiyeti, düşüncenin muhtevasının
fonksiyonudur. Düşüncenin haiz olduğu muhteva sözün mahiyetini belirlemektedir.
Öte yandan değerine inandığınız düşünceyi düzeysizce dile getirmekten hayâ
edersiniz. Alelade düşünceler sözün
fevkaladeliğine kaynaklık edemez.
‘Dervişin fikri ne ise zikri de odur.’
sözü insan olmaya bir vurgudur her şeyden önce. Sözün özü, derviş olmak gerektir; fikir sahibi olayım dersen yahut söz sahibi
olmak dilersen. Aslında mesele sadece ol’ma meselesidir.
yukselgel@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder