Kimi insanlarla pek çok konuda konuşmak,
farklı alanlarda fikir alışverişinde bulunmak kolaydır; ta ki söz kendilerine
gelinceye kadar. Kendi hakkında sır vermeyen, söz konusu kendisi olduğunda
ketum kalmayı yeğleyen insanlar vardır. Buna sıra kendinden söz etmeye
geldiğinde konuyu değiştirmeyi tercih edenlerle kendisi hakkında konuşmak için
ilk hareketi karşısındakinden bekleme çekingenliğini gösterenleri de
eklemeli.
Tevazuun göstergesi sayılabilir mi bu suskunluk?
Gururdan kaçınmak için kişi kendi hakkında konuşmaktan geri mi durmalı? Kendini
övme boyutuna varmadıkça gururdan söz etmek doğru olmaz. Ahlaki bir erdem
olmakla birlikte tevazu kendini insanlardan yalıtmaya varacak bir suskunluğa
mazeret teşkil etmez. Çoğu kere kendi hakkında suskun kalmak bir korunak arayışının sonucudur. Kendini ele vermek istemez kimse. Bu durum her
zaman suçlu olmaktan, başkalarının bilmediği günahların açığa çıkması
korkusundan kaynaklanmayabilir. Uzaktan bakıldığında büyük eksiklik gibi
görünen oysa insan olmaktan gelen, onsuz insanlığın bile yitebileceği tabii
yönlerden yani insani zaaflardan kaynaklı olabilir daha çok. Zaafları saklama
kaygısının yönelttiği bu tavırlar nedeniyle kişinin dışa karşı bir korunak
arayışı içinde olması yadırganmamalı. Yanlış olan kişinin bu korunak ihtiyacını
sınırında tutmayıp oldukça yaymasıdır. Mahremiyeti
muhafaza etmek, özeli korunaklı
kılmak yanlış değil, hatta gerekli bile olabilir. Ancak mahremiyetin sınırları
olsa gerek. Kişiliğin açıklanabilir pek çok yönü vardır; öyle ki bu açıklanma
sayesinde inkişaf etme imkânı doğar.
Baba
ile çocuk arasında, iki arkadaşın ilişkisinde yahut hayatın paylaşıldığı diğer durumlarda
yakınlaşmayı engelleyen, insanı kendi hakkında suskunluğa iten önemli bir etkenin
kişinin kendini saklama kaygısı olduğunu söylemeliyiz. Bir hareketin içinde
bulunup kişiliğini ele vermekten özenle kaçınan kimseler hakkında samimiyet
şüphesinin doğmasını ise normal karşılamalı. İnsan bir katalizör olamaz;
insanlarla hemhal olmak bir tür alışveriştir, kişiliğimizden veririz
karşıdakinin kişiliğinden aldıklarımız olur. Karşıdakinden bir şey almasak da bu
durumdan zararlı çıkmayız. Öyle ki verirken kayba uğranılmayan tersine insanı
zenginleştiren bir alışveriştir bu.
İnsanlar arasına duvarlar örülü. İnsanlar aralarında duvarlar yükseltmekle
meşguller. Bir parçası olduğumuz toplumdan bize miras kaldığı kadar aynı
zamanda kendi eserimiz bu. Sahtelik, duyarsızlık, bencilik bu ortamda ürüyor.
Kişiliğini ele vermekten kaçınma sahtelik
üretiyor. Duyarsızlık her şeyden
önce yanıbaşımızdaki insanla yakınlaşmaktan imtina etmek kaynaklı olabilir.
Tanımadığımız insanlara karşı bencilleşiveriyoruz
kolaylıkla. Görünen o ki aralarındaki bağları sağlamlaştırmak için çaba harcamak
yerine insanlar aralarında duvarlar yükseltmek için harç taşımaya yatkınlar.
İnsanlar aralarındaki sıcaklığı olması
gereken seviyede tutmaya çabalarken, içtenliğin ciddiyetsizliğe dönüşmesinden
sakınırken, karşılıklı sorumluluk
üstlenmenin birbirine yük olmakla sonuçlanmaması için gayret ederken; sıcaklık,
içtenlik ve sorumluk üstlenmenin de kişiliklerini birbirine açmakla ve içten
pazarlıklı olmayan yakınlaşmayı sağlamakla gerçekleşebileceğini sürekli hatırda
tutmalı.
İnsanı nesneler dünyasındaki bunalmışlığından
çekip çıkaracak arkadaşlık, dostluk hemcinsi ile kuracağı irtibat sayesinde imkân
dâhiline girer. Kişi ancak bir başka kişiye, ardından başka kişilere kendini
açmak suretiyle sıkıntıdaki ruhunu feraha erdirmede mesafe katedebilir.
Yalıtılmış dünyamızdan başka dünyalara kapılar açarak elde edilecek ferahlıktır ki felaha erdirecek yolun başlangıcı olabilir. Elbette her an
konuşabilir bir suskunluk her an susabilir bir konuşurluktan yeğdir.
Yorumlar
Yorum Gönder