İnsanlarla konuşurken bir geri çekilme
hali… Hep bir alttan alma tavrı... Çehreye sinmiş bir mahcubiyet… Bakışlarda
haykıran bir yalvarış… Bedenden yansıyan bir özür dileme durumu… İçten içe bir
yenilgiyi kabulleniş, mağlubiyete rıza…
Kişi kendine bir yol bulmalı diğer
insanlara varan. Dik duruş bu yolu tıkayan değil açan; daraltan değil
genişleten etkiyi doğuracaktır. Geri çekilme karşıdakini nezaketten
uzaklaştırır, kabalığa sürükler. Alttan alma tavrı küstahlıkla karşılanma riski
taşır. Bakışlarda haykıran yalvarış her seferinde anlayışla karşılanmayı davet
etmeyebilir. Özür dileyen beden fotoğrafı ise kendini korumada büyük zafiyet
göstergesi olabilir ancak.
Kişiyi insanlarla iletişime geçerken halinde
geri çekilmeye yönelten, tavrında alttan almaya iten etkenler nelerdir? Niçin
çehre mahcup bir görüntü almaktadır? Gözleri yalvarır kılan nedir? Bedenin
büsbütün özür diler hali nereden kaynaklanmaktadır? Ta baştan kayba rıza
gösterme halinin kökenini belirlemek mümkün mü?
Bir
insan tipinin insanlarla ilişkilerindeki tıkanmayı anlatmakta bütün bu
durumlar; tıkanmanın dışavurumları. Bu durumların kaynağını yetişme çağlarında
aramak herhalde yanlışa düşürmez bizi. Otoriter bir aile yapısının,
biçimleyici, sıkı kontrolcü eğitim ortamlarının söz konusu kişiliğin ortaya
çıkmasına etkisi ihmal edilemez. Aile ve çevreden yalnız birinin kişi
üzerindeki müspet tavrı da düze çıkmak için yeterli olmayacaktır. Anne-babanın
otoriterlikten uzak oluşunun çocuk üzerindeki olumlu etkisi, çevrenin büyüme
boyunca çocuğa yönelik ahlaki olmayan baskısının engellenmemesi durumunda
yitmektedir.
Özgüven yetersizliğinin giderek
yoksunluğunun söz konusu kişilik tipinin temel bir özelliği olduğu söylenebilir.
Kişi kendine yeterince güven duymamakta hatta kendine güven yoksunluğu içerisinde
bulunmaktadır. Sorunlar karşısında hemen bocalamaktadır. Sorun çözme yeteneği
gelişmemiştir. Hayatın sıkıntıları kişiyi kolaylıkla yılgınlığa sürükleyebilmektedir.
Böyle insanların bir parça zor bir problem karşısında hemen ağlamaklı hale
geldiğini görürsünüz.
Çelişkinin büyük olduğunu söylemek
gerekir, bu ruh haline sahip insanlarda. Bir yandan kendine güven yetersizliği
dolayısıyla karşı karşıya kalınan sorunlarla başa çıkılamamakta; diğer yandan
destek ararken insanlara ulaşmada güçlük yaşanmaktadır. Böylesi bir ruh haline
sahip insan için çıkış yolu ararken daha salim bir noktaya varmanın yöntemini
işaret etmede hareket noktamız psikoloji değil ahlâk olmalı. Psikoloji insana
yanlışları hatta suç ve günahları için mazeret sağlamanın ötesinde bir görev
üstlenmiyor. Yaptıklarına mazeret bulmak insana geçici bir rahatlama
sağlayabilir ancak yara almış kişiliğin selamete kavuşmasında herhangi bir
işlev görmez. Oysa ahlâk dünyadaki yeri konusunda şüpheye düştüğü her noktada insana
bu yerin kıymetini bilmenin,
yaratılmışlar arasındaki değerini hatırlamanın
yollarını gösterir.
İnsanın hemcinsi ile yaşadığı sorunlarla
nesneler dünyasına sığınarak baş edeceğini düşünmek safdillik olur. Kabul etmek
gerekir ki insanın insanla yaşadığı sorunlara yine insan dolayımından giderek
çözüm aramaktan başka çaresi yoktur. Nesneler dünyasından elde edilecek olan
sadece geçici bir tatmindir. Daha ötesiyse duvara toslamak gibi sersemletici
bir etkiden başkası değil. Tatminden arta kalanın sarhoşluk değil de sersemlik
olmasının sebebi sersemliğin geçmesiyle hissedilen acı olsa gerek. Nesneler
dünyasının insana sağladığı, yalanla
avunarak her seferinde doğrudan bir
adım daha uzağa düşmek olacaktır.
Doğruyla
arasına mesafenin girdiği her durumu insana hatırlatacak bir donanım gerek.
Dünyada karşılaşılacak her zorluk, insanlarla yaşanan her sıkıntı doğruyla kurulan temas sayesinde
atlatılabilme imkânını elde bulundurur.
yukselgel@mynet.com
Yorumlar
Yorum Gönder