Ana içeriğe atla

İSMET ÖZEL ŞANLIURFA’DAYDI – BİR KONFERANSTAN İZLENİMLER


“Ben öyle bilirim ki yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.” 
İnsanlar/hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır.” 
“Dünyanın ırmakları dediğim yer/aydınlık, gülümserlik ve sevda.” 
“Merak/bir devrimcinin hazırlığıdır.” 
“Aşklarım, inançlarım işgal altındadır.” 
dizelerinin sahibi, şiir okuyucusunun vazgeçemediği her geçen gün daha da bağlandığı şair İsmet ÖZEL’i dinleyecek olmanın heyecanıyla konferans salonuna yöneliyoruz. İsmet ÖZEL’in ikinci gelişi bu, üç yıl önce de gelmişti Urfa’ya. Konferans salonuna vardığımızda henüz birkaç lise öğrencisi ile karşılaştık. Konferansın başlama saati yaklaştıkça salon yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. Konferansın duyurusu için günler öncesinden gayretlerine şahit olduğumuz İstiklal Marşı Derneği’nin Şanlıurfa şubesinden arkadaşların konferansa katılım konusundaki beklentileri büyük ölçüde karşılanmış gibiydi. (Yeri gelmişken konferansı duyuran afişin yukarılarda bir beğeni ve estetik seviyeyi gösterdiğini söylemeden geçmeyelim.) Salon girişinde İsmet ÖZEL’in kitapları sergilenmişti ve satış yapılıyordu. İsmet ÖZEL okurları için önemli olacak bir bilgi ediniyoruz; kitaplar bundan böyle yeni bir yayınevi olan TİYO’dan çıkacak. Yayınevi on üç yıldır basılmayan ve dolayısıyla baskısı tükenmiş bulunan İrtica Elden Gidiyor’u yeniden bastı. Türkiye’de İslami anlayışın kırılma noktası olarak değerlendirilen ve müspet anlamda bir evrilmeyi ifade eden Üç Mesele’nin de yeni baskısıyla karşılaşıyoruz.
Türk şiirinin, İslami anlayışın ve Türkiye kavrayışının öncü ismi İsmet ÖZEL’in söyledikleri ve yazdıkları her zaman merak uyandırmıştır, dikkati çekmiştir. Konferansa gelenlerin yüzlerinde bu merak görülüyordu. Ancak İsmet ÖZEL’in söylediklerine kulak kesilmekten çok kulak kabartıldığı da bir vakıa. Yine de salonu dolduranların büyük çoğunlukla kulak kesilenlerden teşekkül ettiğini söyleyebiliriz. Yayınladığı altı şiir kitabıyla Türk şiirinin; şimdilerde son vermekle birlikte yıllarca gazetelerde ve dergilerde yazdığı yazılar ve yayınladığı onlarca kitapla İslami anlayışın; “Cuma Mektupları” başlıklı kitapları başta olmak üzere özellikle son yıllarda İstiklâl Marşı Derneği çatısı altında dile getirdikleriyle Türkiye kavrayışının öncü ve güçlü ismi İsmet ÖZEL’in söylediklerinin önemi elbette tartışılmaz. Bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı meseleler, Türkiye’nin milli varlığının devamlılığının tehlike altında olması başa dönmeyi İstiklal Harbi şartlarına eğilmeyi, İstiklâl Marşı’nın etrafında Türkiye’de bir toparlanmayı ve milletçe kenetlenmeyi gerçekleştirecek şartları oluşturmayı gerektiriyor. İşte İsmet ÖZEL İstiklâl Marşı Derneği bünyesinde bunun mücadelesini veriyor.
İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı İsmet ÖZEL “İstiklâl Marşı’nın Sonu Türkiye’nin Sonudur” başlıklı konuşmasında “İstiklâl Marşı kabul edilmesinin hemen akabinde rafa kaldırılmıştır. Öyle bir şekilde rafa kaldırılmıştır ki olabilir ki raftan düşüp yeniden milletin önüne gelir korkusuyla bir de dondurulmuştur.” diyerek İstiklâl Marşı hakkında tarihsel sürece değinip  1982 anayasasında İstiklâl Marşı’nın “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler arasına girdiğini ifade etti. Yeni anayasa hazırlanması çalışmalarının yapıldığı bu günlerde İstiklâl Marşı’nın anayasadan çıkarılmasının gündeme getirildiğini, İstiklâl Marşı’nın anayasadan çıkarılmasıyla artık vatana ihanetin bir suçlama konusu olmaktan çıkacağını faş etti.
İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı İsmet ÖZEL konuşmasında toplum olarak morfinlenmiş, uyuşturulmuş bir halde olduğumuzu dile getirdi. “Bu morfinlenmiş, uyuşturulmuş haldir ki toplum olarak başımıza gelen kötülükleri fark edemiyoruz.” dedi. “1928 yılında harf devrimi ile harflerimiz elimizden alındı. Türkiye’de okullarda 1929 yılında Arapça öğretimine son verildi. Böylece milletin elinden Türkçeyi öğrenme imkânı alınmış oldu.” diyerek sözlerini sürdürdü. Ancak gelinen noktada bu ülkede yaşayan insanlar olarak bütün bu yapılanların ne büyük kötülükler olduğunu fark edemiyecek kadar düşük bir seviyede olduğumuza dikkat çekti.
İsmet ÖZEL sözü çokça tartışılan ve doğru anlaşılamayan “Türklük” kavramına getirdi. “Türklük bir etnisitenin adı değildir. Kimse anasından Türk doğmaz. Hatta Türklük bir kültür de değildir. Türklük bir tarihi roldür.” sözleriyle meseleyi açık hale getirirken yeni bir şey olarak “Türk olmak için Türkçe konuşmanın dahi şart olmadığını” dile getirdi. “Bir zamanlar Halep, Urfa, Selanik çarşılarında Türkçeden başka bir dil konuşmanın küçük görülme sebebi olduğunu” sözlerine eklemeyi de ihmal etmedi.  
Konferans sonunda İsmet ÖZEL’e soru sorma imkânı olmayışından dolayı rahatsızlıklarını dile getiren kimi dinleyiciler konferansın özelliğinden ve teamülün böyle olduğundan habersiz gibiydiler. Elbette hiçbir soru cevapsız bırakılmamalı, dinleyenlerin eleştirileri bile nezaketle karşılık bulmalı. Konferansta söylenenler hakkında dinleyicilerden edindiğimiz izlenim genel olarak memnuniyet yönündeydi. Öyle görünüyor ki konferansı dinleyenler İsmet ÖZEL okumalarını derinleştirmek ihtiyacı duyacaklar; belki de İsmet ÖZEL’in “hakikat”le irtibat kurma kaygısını hissedecekler ve onun durduğu ve konuştuğu yerin “hakikat”le mesafesinin kısalığını sezinleyeceklerdir.
     


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ASFALTA ÖFKE, GÖĞE MERHABA

                                                   Yan bakıyorsun. Alışveriş merkezleri nefes aldırmayan. Asansör inatla inip çıkan. Çok katlı binalar kalabalığı. Balkon ayakları yerden kesen. İç içe girmiş apartmanlar. Binalar iç içe girdikçe insanlar birbirinden uzaklaşan, katlar üst üste bindikçe, daireler yan yana geldikçe birbirine yabancılaşan. Binalar yükseldikçe insan alçalan. Aşağıda asfalt toprağa ulaşmayı imkânsızlaştıran. Asfalt genişledikçe insan daralan. Eşya parladıkça insan tozlanan.     Lanetliyorsun. Bankalar çoğaldıkça insan yoksullaşan. Mevduat büyüdükçe insan harcanan. Para semirdikçe insan pullaşan. Gece parlak sokak ışıkları, renkli vitrinlerle kararan gökyüzü. İnsan teknolojik aletlere, bilimsel teorilere ku...

DERVİŞİN ZİKRİ

                              Yerine göre suskunluğun dahi kendini ifade etmede benimsenir bir yol olabileceği gerçeğini göz ardı etmeden bir ifade yolu olarak konuşmanın , söz söylemenin mahiyeti ni anlamaya gayret edelim. Konuşmanın aracı sesler, kelimeler, cümleler anlamın ancak onlara yüklenilen kadarını taşıyabilir. Buradan bütünüyle dile hâkim olunabileceği sonucu çıkarılmamalı elbette.      Anlaşma yöntemlerinin başta geleni,  kendini ifade etmenin en kolay yolu konuşma pek çok bakımdan sınırlılığa sahip. İnsan kendini ifade ederken içinde bulunduğu psikolojinin etkiden öte belirleyiciliği altında kalır. Söylemek istenileni hiçbir anlam kaymasına uğratmadan, aynıyla ifade etme iddiası, su içine batırılan termometre ile sıcaklık ölçmeğe benzer. Oysa ölçülen hiçbir zaman sadece su sıcaklığı olmayacaktır. Ölçüm, t...

İSMET ÖZEL’İN TAVRI

      İsmet Özel 'in  konuşmasına * iki unsurdan oluşan bir tavır egemendi. Başlıca unsur  rahatlık. Kurduğu cümlelerde, attığı kahkahada, yüzüne sinmiş tebessümünde, ses tonunda, yaptığı espride  bu rahatlık görülüyordu.  Onun tavrındaki rahatlığın kaynağını Müslümanlara hitap ediyor  oluş unda aramak gerekir. Bu durumun aynıyla dinleyiciler tarafından paylaşıldığını söylemek ise zor. Dinleyicilere  temkinlilik hali hakimdi.  Dinleyicilerin bu halinin, İsmet Özel'in  daha çok polemik peşindeki  gazetecilere söyledikleri ve internet sitelerinin abartarak öne çıkardıkları sözlerine gereğinden fazla kulak vermelerinden kaynaklandığı söylenebilir.  Elbette İsmet Özel'e "müslümanlara hitap ediyor olmanın rahatlığı" çok görülmemeliydi.      İsmet Özel'in tavrında göze çarpan diğer hususu olgunluk diye tanımlayabiliriz. Konuşmada kışkırtıcı bir ifade yoktu; küçümseyici sözcükler yer almıyordu; hat...

KENDİ HAKKINDA SUSKUN

     Kimi insanlarla pek çok konuda konuşmak, farklı alanlarda fikir alışverişinde bulunmak kolaydır; ta ki söz kendilerine gelinceye kadar. Kendi hakkında sır vermeyen, söz konusu kendisi olduğunda ketum kalmayı yeğleyen insanlar vardır. Buna sıra kendinden söz etmeye geldiğinde konuyu değiştirmeyi tercih edenlerle kendisi hakkında konuşmak için ilk hareketi karşısındakinden bekleme çekingenliğini gösterenleri de eklemeli.       Tevazuun göstergesi sayılabilir mi bu suskunluk? Gururdan kaçınmak için kişi kendi hakkında konuşmaktan geri mi durmalı? Kendini övme boyutuna varmadıkça gururdan söz etmek doğru olmaz. Ahlaki bir erdem olmakla birlikte tevazu kendini insanlardan yalıtmaya varacak bir suskunluğa mazeret teşkil etmez. Çoğu kere kendi hakkında suskun kalmak bir korunak arayışının sonucudur.  Kendini ele vermek istemez kimse. Bu durum her zaman suçlu olmaktan, başkalarının bilmediği günahların açığa çıkması korkusundan kaynak...

İHTİYAÇ HİSSETMEK

     İster bir yakınımız ister bir arkadaşımız olsun, birine ulaşmayı ne zaman düşünürüz? Birini aramak için harekete geçmeye sebep nedir? Maddi bir gerekçe olmadan biriyle görüşme isteği içimizde ne zaman uyanır? Biriyle dertleşme arzusunu kendimizden mi yoksa karşımızdakinden mi kaynaklanarak duyarız? Kendi derdimiz, karşımızdakinin derdi yanında ihmal edilmeli mi?  Hangi durumda ahlaka daha yakın durmuş oluruz? Bu sorular çerçevesinde biri/leri/ne ihtiyaç hissetmenin gerekçesi üzerinde düşünme yoluna koyulabiliriz.      İrtibat kurduğumuz kimseye “bana ihtiyacın olabileceğini düşündüğüm için seni aradım” demekle “seni aradım çünkü sana ihtiyacım var” demek bizi farklı yerlere konumlar. Bunlardan ilkine düşünceli, ikincisine bencilce bir davranış demek doğru bir değerlendirme gibi görünüyor. Oysa ilkinde gözetme varsa ikincisinde değer verme söz konusu. Birine değer verme, onu gözetmenin üstünde bir anlam taşır. Gözetme olumsuz anlam...

GÜÇLÜ OLMAK

     Hayata dü şe kalka de ğ il ayakta kalarak devam etmenin yöntemi olarak sunuluyor, güçlü olmak . Bu ifadenin insanı n müstağ nilik iddiası nı dile getirdiğ ini dü şün meden edemiyoruz. İ nsan kendinde bunu vehmediyor.  Böylece her i şe iddia ve hı rsla giri ş menin önü   açı lıyor. Güçlü olmak deyi şinin alt ı nda insanı n acziyet ini örtme gayreti seziliyor. Buna göre giri şti ğ i her işi istediği şekilde sonlandır mak, hedefine varmak için gereken şartlar ı her halükarda sağlamak kendi uhdesinde. Böyle bir zihin yapısının başardığı büyük işleri görmezden gelemeyiz elbet. Ancak bu zihin temeline dayanan hareket tarzı nın vardığı sonuçların insanlık için oldukça pahalı ya mal olduğunu görmek de o kadar zor değ il.      İ nsanın kendi sı nırlarını bilmesiyle hayatı nın kolayla şaca ğı , imkânsızlıklarının bilincinde olarak davranmasının kendine hayır getireceği izah gerektirmeyecek bir husustur. Yine de insan bö...

MAHALLE BASKIN OLMALI

    Toplum yerine millet  demekten yanayım. Toplum denildiğinde insanlar arasında olması gereken irtibatın yeterince kurulamadığı anlaşılıyor . Millet, toplum u aşan bir seviyeyi işaret ediyor. Millet te toplum da olandan fazlası var. Toplum ve millet kökenleri farklı  kelimeler olmakla birlikte asıl olarak anlamlarıyla farklılaşan iki kavram. "İnsanlar arasındaki  irtibatın gücüyle kurulan  bir yakınlığı  içinde  taşıyan millet in alt birimleri nelerdir?" sorusuna verilecek doğru karşılığın mahalle yi de içermesi gerektiğini düşünmek yanlış olmayacaktır.       Mahalle kendi sakinlerine geniş manada ev işlevi görür. Bu işlev en başta mahallenin güvenli bir yer oluşuyla tezahür eder. Günümüzde pek kalmayan yapısıyla  bakkalı, camisi, komşulukları, yaşlıları, cenazeleri, düğünleri ile insana yaraşan bir havanın teneffüs edildiği ve insanlar arası sıcaklığın hissedildiği...

KARMAŞIK

     İnsanın harcı nedir? Basitliğe talip olmak mı? İnsanın basiti/basitliği talep etmesini doğal mı karşılamalı? İnsan için uygun olan karmaşık olandan kaç(ın)mak mıdır? Bu sorulara karşılık bulmaya çalışırken varlığa yönelme yi öne alarak işe girişmeli. Mevcudat ı dikkate alarak, mahlûkat ı fark ederek girişilecek cevap arayışı gerçeğe kapı aralar. İnsan, tabiatı basit olarak mı algılıyor? Topluma yöneldiğimizde karşımıza çıkan yapı basit mi? İnsan anlamak gayesiyle kendine baktığında gördüğünü basitlikle vasıflandırabilir mi?      Mevcudata yönelecek dikkatli nazar gördüğünün basitlikten uzak oluşu karşısında belki hayrete düşecek. Tabiattaki oluş un karmaşık mahiyetini görmek hayreti artıracak. Toplum hakkında söylenenlere kulak vermek kadar toplumda yaşananlara dikkat kesilmek ise buradaki yapının karmaşıklığını görmek için yeterli olacaktır. Nazarımızı yönelttiğimiz alanlarda fark edilen çok yönlü, karmaşık durum bunları anlama gayretin...

SIRADANLAŞMA

     Bilinçli olarak sıradanlaşma demeyi seçtim, sıradanlaştırma demek yerine. Çocuklarla acizler üzerinde tahakküm kurulması anlaşılabilir, ancak kendi düşüncesini ve eylemlerini belirleme iddiasında bulunan insanlar için söz konusu olan sıradanlaşma dır. Yani gönüllüce yapılan, benimsenen bir durumdan söz ediyoruz. İlkinde köleliğe maruz kalınmakta, ikincisinde ise aynı zamanda köleliğe rıza gösterilmektedir.      Sıradanlaşmanın zihinlerde başladığını tespit etmek zor değil. Zihinlerde başlayan sıradanlaşmanın, ortalamaya razı oluş un hayata yansıması uzun sürmeyecektir. Peki, zihinlerin alelusul, üstün körü düşünme yoluna girmesi nasıl imkân dahiline girmektedir? Bu durumun gerçekleşmesi o kadar kolay olmasa gerek. Sistemli bir çabanın sonunda ancak insanlar bu noktaya getirilebilir. Bir toplumun fertlerinin zihinleri iğdiş edilmiş insanlar haline gelmeleri planlı çabaların sonucu olabilir ancak. Bu yolda en kullanışlı araç eğitimdi...

BİR KİŞİLİK TİPİ

     İnsanlarla konuşurken bir geri çekilme hali… Hep bir alttan alma tavrı... Çehreye sinmiş bir mahcubiyet… Bakışlarda haykıran bir yalvarış… Bedenden yansıyan bir özür dileme durumu… İçten içe bir yenilgiyi kabulleniş, mağlubiyete rıza…      Kişi kendine bir yol bulmalı diğer insanlara varan. Dik duruş bu yolu tıkayan değil açan; daraltan değil genişleten etkiyi doğuracaktır. Geri çekilme karşıdakini nezaketten uzaklaştırır, kabalığa sürükler. Alttan alma tavrı küstahlıkla karşılanma riski taşır. Bakışlarda haykıran yalvarış her seferinde anlayışla karşılanmayı davet etmeyebilir. Özür dileyen beden fotoğrafı ise kendini korumada büyük zafiyet göstergesi olabilir ancak.      Kişiyi insanlarla iletişime geçerken halinde geri çekilmeye yönelten, tavrında alttan almaya iten etkenler nelerdir? Niçin çehre mahcup bir görüntü almaktadır? Gözleri yalvarır kılan nedir? Bedenin büsbütün özür diler hali nereden kaynaklanmaktadır...