Dünyada iktidar ilişkileri
çevresinde cereyan eden hadiseleri anlamak gayesiyle denetleyen ülkeler ve denetim altında tutulan ülkeler ayırımını
esas aldığımızda demokrasi anahtar
kavram olarak göz önünde tutulmalı. Demokrasi söz konusu olduğunda ise
zamanlama önem kazanıyor. İster demos:halk ve kratos:iktidar kelimelerinin
terkibi olarak halkiktidarı densin; ister Amerikalıların demesiyle halkın halk için halk tarafından yönetimi[1]
şeklinde tanımlansın, demokrasi anlamından koparılarak yürürlüğe konuluyor.
Demokrasinin ağır aksak yürürlükte olduğu ülkelerde halkın tercihlerinin
işlerlik kazanması türlü hilelerle engellenmektedir. Ne zamana kadar? Ta ki
halk dünyada yürürlükte olan sistemin istediği yönelimi benimseyinceye kadar. Denetim
altındaki ülkelerde hem devlet hem de halk denetime tabi tutulmaktadır. Bir
yandan kurumlar sistemi besleyecek şekilde bir takım uyum süreçleriyle dönüşüme
uğratılır, iktisadi yapı ülkenin aleyhine sistemin lehine olacak şekilde
yeniden yapılandırılır. Toplumu ayakta tutan, toplumun kendi ayakları üzerinde
durmasını sağlayan üretken olduğu alanlar zarara uğratılarak hatta yok edilerek
yıkım gerçekleştirilir. Öte yandan halk tercih yapamaz, tercihlerinden
vazgeçmiş bir hale getirilir. Günümüzde denetimi ellerinde tutanlar denetim
altında tuttukları toplumlar üzerinde yeni iletişim aygıtlarının ne kadar
kullanışlı olduğunu görerek harekete geçmektedirler.
Yürürlükte olduğu ülkede demokrasinin göreceği işlev halkın lehine ve
ülkenin menfaatine olacakken tersi işlerlik kazandığında demokrasiyle
hedeflenenin ne olduğu konusu üzerinde kocaman soru işaretlerinin belirmesi
kaçınılmaz olur. Hangi yönetim söz konusu olursa olsun ülkenin mevcudiyetine
zarar değil destek verecek halkın geleceğini güvenceye kavuşturacak vasıfları
taşımasıyla ancak meşruiyet elde edebilir. Eğer bir ülkede bunları
hedeflemiyorsa demokrasinin işlevini yerine getirdiğini söylemek mümkün müdür?
Nüfusunun kahir ekseriyeti Müslüman olan
ülkelerde –ki hemen tamamında demokrasi dışı idareler yürürlüktedir- halkın
Müslümanlığından kaynaklanan taleplerinin rahatsızlık uyandırması hep
karşılaşılan durumlardandır. Bu talepler sadece rahatsızlık uyandırmakla
kalmayıp aynı zamanda tehlikeli görülmektedir. Halkın Müslümanlık kaynaklı
taleplerinin artık rahatsızlık uyandırmayıp tehlike arz etmez hale gelişi ise
en temel noktalarda İslam’ın vazgeçilebilir olduğunun Müslümanlık iddia edenler
tarafından dile getirilmesiyle gerçekleşir. İşte tam bu noktada demokrasiden
söz edilmeye başlanır.
Sistem bütün kesimlerden olduğu gibi Müslümanlardan
güç devşirmekten de geri durmaz. Sizi o
zamana kadar düşman olarak görenlere “bizden size zarar gelmez” garantisi
verdiğinizde ve bunu hareketlerinizle de ortaya koyduğunuzda tehlike olmaktan
çıkarsınız, ayaklarınıza kırmızı halılar serilmeye başlanır. Dünyada yürürlükte
olan sistem, çıkarları için zararlı, tehlikeli, çıbanbaşı olunmayacağı
garantisiyle ikna olur. Çünkü böyle olunmadığında geriye sadece değirmenine su
taşınan sistemin çarkının döndürülmesine hizmet etmek seçeneği kalır.
“İşleyişini resmetmeye çalıştığımız dünyada Türkiye nerede duruyor?”
sorusunun cevabı hayati öneme sahiptir. Çünkü Türkiye derken dünyada işgal
ettiği mevki yönünden ehemmiyeti tartışma dışı bir ülkeden söz ediyoruz.
Türkiye denetim altında tutulmasına diğer ülkeler yanında fazladan özen
gösterilen bir ülkedir. Bu sebepten Türkiye daha büyük planlara maruz
bırakılmaktadır. Türkiye’de halkın ve devletin elinden Türkiye’nin lehine ve
sistemin aleyhine tutum alma imkânı bir başka bahara kalmayacak biçimde kaçırılmaya
çalışılmaktadır. Bu duruma dur denilmediği takdirde milletin yeniden inisiyatif
üstleneceği vaktin gelmesi kuşkuludur. Eğer “Türkiye hâlihazırda demokrasi ile
yönetiliyorken nasıl oluyor da millet, ülkenin yönünü tayinde oyun dışında
kalıyor?” denilirse demokrasinin millet lehine işleyip işlemediği kuşkusu
yerini sistem lehine sarahate bırakır.
Yorumlar
Yorum Gönder